Aşk, vefa, azim, inanç ve lezzetle örülü bir hikaye
Bazen biri; bir düş kurar, bir hikaye yazar. Hikaye dilden dile, nesilden nesile anlatılır…
Gün gelir, hikaye ilk anlatıcısına döner. Artık onun olmaktan çıkmış, çoktan gerçeğe dönüşmüştür.
Yüzünde bir tebessüm, hikayeyi dinler hikayeyi yazan.
“Anlatıcı”dan “dinleyici”ye dönüştüğünü kendi bile ayrımsayamaz.
Hikaye dilden dile büyümüş, dönüşmüş, kendini bulmuştur zira.
Adile Sultan’ın nesilden nesile geçen, kulaktan kulağa aktarılan; anlatıldıkça büyüyen bir hikayesi var.
Biz de bu hikayenin bir parçası olarak, kendi hikayemize yelken açtık.
Gün gelecek karşımızdaki hikayeye bakıp, yüzümüzde bir tebessüm, hikayenin güzelliğine hayran kalacağız.
Buna eminiz. Çünkü bu, bir hikaye olmakla birlikte, biliyoruz ki bütünüyle gerçek. Kendini gerçekleştirecek.
O zaman “Bir varmış bir yokmuş, 1800’lerin sonunda İstanbul’da Cemal adlı maharetli ve çalışkan genç bir aşçı çalışırmış…” diye başlayıp; bir ailenin son kuşağının babaanneleri Adile Sultan’ın defterlerinden, defterlerindeki yemek tariflerinden feyz alıp, onun sevgi dolu yüreğini katarak oluşturdukları bu hikayeye geçelim…
Adile Sultan Ev Yemekleri